Günümüzde Renklilik, modern toplumda büyük önem kazanmış bir konudur. Ortaya çıkışından bu yana siyasetten ekonomiye, sağlıktan teknolojiye kadar pek çok alanda büyük tartışmalara yol açtı. Renklilik, insanların günlük yaşamları üzerindeki etkisi ve günümüz dünyasını şekillendirmesi nedeniyle hem uzmanların hem de acemilerin dikkatini çekti. Bu makalede, Renklilik ile ilgili farklı yönleri inceleyeceğiz, sonuçlarını ve zorluklarını ve bunun anlaşılmasından doğabilecek olası çözümleri analiz edeceğiz.
Renklilik, kroma ve doygunluk, algılanan rengin renk yoğunluğuyla ilgili nitelikleridir. Uluslararası Aydınlatma Komisyonu (CIE) tarafından resmi olarak tanımlandığı gibi, sırasıyla renk yoğunluğunun üç farklı yönünü tanımlarlar. Ancak bu yönlerin açıkça ayırt edilmediği bağlamlarda genellikle gevşek ve birbirinin yerine kullanılırlar. Terimlerin kesin anlamları, bağımlı oldukları diğer işlevlere göre değişir.
Renklilik, "bir alanın algılanan renginin az ya da çok kromatik göründüğüne göre görsel bir algının niteliğidir".[1][2] Bir nesnenin uyandırdığı renklilik, yalnızca onun spektral yansımasına değil aynı zamanda aydınlatmanın gücüne de bağlıdır ve parlaklık çok yüksek olmadığı sürece aydınlatmayla birlikte artar (Hunt etkisi).
Chroma, "beyaz görünen veya yüksek oranda ileten benzer şekilde aydınlatılmış bir alanın parlaklığının oranı olarak değerlendirilen bir alanın renkliliğidir".[2][3] Sonuç olarak, kroma çoğunlukla yalnızca spektral özelliklere bağlıdır ve bu nedenle nesnenin rengini tanımlar.[4] Böyle bir nesne renginin aynı açıklığa sahip bir griden ne kadar farklı göründüğüdür.[5]
Doygunluk, " parlaklığıyla orantılı olarak değerlendirilen bir alanın renkliliğidir",[2][6] aslında alandan gelen ışığın beyazlıktan algılanan özgürlüğüdür. Belirli bir spektral yansımaya sahip bir nesne, parlaklık çok yüksek olmadıkça, tüm aydınlatma seviyeleri için yaklaşık olarak sabit bir doygunluk gösterir.[7]